İnsanı yoran yaşadığı hayat değildir. Harfleriyle gizlinin apaçık olduğu kitabı mûbinsin sen. En büyük âlem sende dürülü, kendine doğru yola çık. Kim kendini bilirse Rabbini bilir. Eğer Hak ile Kur'an-ı dinlersen â'lâ-yı illîyine çıkarsın, eğer nefsine uyarsan esfel-i safilîne düşersin. Kâinatın güzel bir takvimi olmak senin ellerinde. Zaman akar yolsuzca sevgi yüklü hislerin zırhına, kaybolan hayallerin içinde insan hayatın en acı gerçeğini arar durur. Kaybedilen sevgiler, merhametler, hoşgörüler zamanla ruhlardan silinmeye mecbur mu? Zira bunların bıraktığı boşlukları dolduran şey ne olabilir? Kaybedilen değerler silsilesinde göze inen perdeler kalkmalı, bizden habersiz bizi bekleyenlere demsâz olmayı öğrenmeliyiz. Sahip olduklarının değerini bilmediğin an sessizce kayıp gider. İşte tam olarak o an anlarsın sahip olduğun aslında hiçbir şey. Emanetlerin kıymeti gidince başlar gelen yeni nimetler ile son bulur. Hep bir arayış sokağında başını sonsuz maviliğe kaldırırsın. Sokağın tavanı kadarsa düşüncelerin işte o an kifayetsiz kalır kelimelerin.
Allah kuluna kâfi değil mi?(zümer/36)
Ayetinde de belirtildiği üzere birey olarak kesinlikle eksik değilsindir. Hislerin, düşüncelerin yetim ve yetersiz olan. Bu hayat mücadelesinde hiçbir bir nimete de çabasız ulaşılamaz.
Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık(isra/13) mesajı ayan beyan ortada.
Peki, neydi bu çaba? İnsan nereden bilecek insanla karşılaştığını? insan olmakla insanca yaşamak bambaşkadır. "Şükür ki insandan insana fark var" diyen Sezai Karakoç değinmiş asırlar önce bu noktaya. Kim bilebilirdi tefekkür hanemizde sorulan soruların cevaplarını? Günden güne beşeri sorular bir tokat nidasıyla çarpıyor ruhlarımıza.
Hislere aciz kalan kelimeler, bazı seslere sağır olan insanlar, bazı hayatlara mış gibi bakanlar sayesinde; kiminin hayatı kimilerinin hayali, kiminin eğlencesi kimilerinin ekmek parası oldu. Ele alınan kapı hangisi olursa olsun birine hevâ istekleri sunuyorsa bir diğerine imtihan olup boyun büktürüyor.
Hayatın Kanunu gerçekten bu mu?
Bunca varlık; ne daima efsunî bir yaşam ne de çile dolu bir hayat demek değildir. O hâlde varlık doğduğu gün yokluk buradayım dedi. Ama insanlar istediklerini görüyor, duyuyor; istemediklerine taş duvar oluyor. Tüm bunlara inat her şey tüm benliği ile yeryüzünde. Acılar, sevinçler, hüzünler, nefretler…
Yeryüzündekilere sahip çıkalım, el uzatalım, hemhâl olalım ki gökyüzüne el açmaya hak kazanabilelim. Bunları bilmek ilmini açar, bunları hissetmek ferasetini genişletir, bunları yaşadığın hayattın içinde keşfetmek marifettir. Gerçek varlık için Rabbimize yönelmenin anlamı asırlar önce peyderpey nazil olmuştur. Bunu marifet gözü ile okuyanın dûrununda saklıdır. Sonuç olarak Enfâl suresinde verilen büyük mesaj tüm anlatılmak isteneni kapsıyor.
Ey iman edenler! Allah ve Rasûlüne itaat edin, söylediklerini işittiğiniz halde ondan yüz çevirmeyin. (Enfâl/20)
Dua ile kalın, vesselam
Kaybo*** hayallerin içinde insan hayatın en acı gerçeğini arar durur. Konuyu güzel anlatmışın, ayetler ışığında açıklamışın. Kalemine, diline ve gönlüne sağlık güzel insan. Güzel ve faydalı bir yazı olmuş, bir çok konuda aydınlatıcı olmuş, teşekkürler.