Aklım, kalbime “Firâset sahibi kâmil mü'min nasıl olur?” sorusunu sordu. Kalbim eğilerek aklımın kulağına kendi acizliğinde cevap verdi.
Firâset sahibi kâmil mü'minler, imanın kazandırdığı engin görüş ufku sayesinde hadisleri ahiret penceresinden seyrederler. Firâset;Allah Teâlâ'nın sevdiği kullarının kalplerine lûtfettiği bir nûrdur. Kalbe doğan samimi hisler ve nâil olunan ilhamlar sayesinde, hadislerin içyüzünü, zihinlerden ve kalplerden geçenleri doğru tahmin ve teşhis etmektir. Şüphesiz bu firâset makamına, nefsinin gururundan sıyrılıp, Allah'ın nûruyla bakanlar nail olabilir. Böyle kimseler için zaman önem arz eder. Senenin her vaktini büyük bir teyakkuz içinde geçirir. Nitekim bu hâl hakikati beyân eder.
“Her gördüğünü Hızır, her geceni Kadir bil” ifadesi, salih mü'min için bir hayat düsturu olmuştur.
Müslümanca düşünme özelliği her şeyin zıddının da mümkün olabileceğini hesaba katarak düşünme demektir. Bu düşünce emsâli Allah'ın güzel isimleri arasında da yer almaktadır. Kendisine Müslümanım diyenler bu kararın hükümleri altına girmeyi kabul etmelidir. İslam ve şeriat kelimelerini ayırma terennümü gözler önünde. Oysa son tahlilde bu iki kelimeden biri dinin, öteki o dine ait hükümlerden ibarettir. Şeriat kelimesine yüklenen toy anlamlar sayesinde bu kelime ürkütücü bir hâl ile güncellendi.
Şeriat; Kur'ân ve sünnet hükümlerinin tümü demektir. “Kim ne der, el alem ne der, yerine El-Alim ne der” düşüncesi beni bitiren. Yaptıklarımdan yapamadıklarıma kadar her şey serçe kadar yüreğime, gökyüzü kadar sancı veriyor. Bilmediklerim her şeyi silip yok ediyor. Başımı bir kaldırıyorum. O beni almış ve bana benliğimi vermiş. Nasıl olurda O'nun için atacak kalbi kendime harcardım?
İstediğin yahut istemediğin bir hâl üzere iken; “neden?” deyip isyan etme. Bil ki; Rabbim seni ilerdeki sana hazırlıyor. Ve hayrın, hayırlarda mı şerlerde mi gizli olduğunu bilemezsin.
Hiç kimse kendisi için gizlenen müjde ve mutluluğu bilemez!(Secde/17)
Peygamber Efendimiz(sav) sayesinde öğrenilen, İslâm'ın gönül feyzini tatmış olan kimselerden de bahsedebiliriz.
“Fakihler: Kur'ân ve hadislerle hüküm çıkarmayı
Müfessirler: Kur'ân-ı anlamayı
Mutasavvıflar: Allah'ın ahlâkî ile ahlâklanmayı
Mütefekkirler: Eşyanın hakikatini anlamayı
Şairler: Varlığın sesli veya sessiz beyanlarına kulak kesilmeyi..” gibi var olan ehli saymakla bitiremeyiz. “Bir âlimin ölümü, bir âlemin ölümü gibidir” ilkesi yüreklerimizi dağılıyor. Bilmem kaç yüzyıl önceki aşkı yeniden dillendiren ezan huzurdur. Bu zamanlarda minareler yetim, minareler hüzünlü. Ne çok ihtiyacımız varsa huzura,yüzümüzü güldürenlere o derece fakirizdir. Tebessüm, tefekkür, şükür, hikmet fakiri.
Kur'ân-ı Kerim'de Allah'ın nimetleri sayıldıktan sonra, insanlara defalarca;
"Ey bakış, görüş ve idrak sahipleri” diye hitap edilmiştir. Kâinata ibret nazarıyla bakmaları istenmiştir. Pek çok âyet-i kerimede de; "Hiç düşünmez misiniz? Akletmezler mi? İdrâk etmezler mi?” buyrularak insanoğlunun kainata dirayet ve basiretle bakması istenmiştir.
Hikmeti-himmet, hizmeti-nimet bilmeyen ne bilsin karşısındakinin aslında Allah'ın varlığının ayinesi olduğunu? Sen, kurumuş gönüllere su veren, farkında olmaksızın yüreklere dokunan Allah'ın nûru ile var olansın. Heybende bir nebze hoşça zerafet oluşması niyazıyla selam sana.
Dua ile kalın. Vesselam
*(el-En'am/50 ,el-Bakara/219-266,Muhammed/24,en-Nisa/82,Yasin/68...)
İnsan ne acınası bir varlık...Muazzam potansiyelimizi kişisel menfaatlerin, kısırdöngü kavgaların, ideolojik sap***tıların ve rövanşist hesapların arasında tüketip heba ediyoruz.Üstelik hakimin bizzat şahit olduğu bir mahkemeyi unutarak... Sahteliğin, sevgisizliğin, kıyıcılığın ve bencilliğin salgın gibi yayıldığı bir zaman düştü bizim payımıza neylersin !!! O yüzden belki de dudaklarımızdaki tek fısıltı; hesap görücü olarak Allah yeter!