Son günlerde Türk futbolunda yabancı sınırlaması tartışmaları arşa çıktı. Bu tartışmalar devam ederken TFF Başkan Vekili Ali Dürüst, Kulüpler Birliği Vakfı ile görüştüklerini ve sene sonunda bu kuralı revize edeceklerini söyledi. İlk başta bu kuralı revize ederken, kendi kafalarınızı revize etseniz olmaz mı?
Bu konular neden her sene tartışma konusu oluyor? Amacımız futbolda Kuzey Kore olmak mı? Dünyanın hiçbir yerinde yasaklarla bir yere varıldığını ve başarıya geçildiğini ne duydum ne de gördüm! Süper Lig’deki yabancı oyuncu serbestliğini tartışırken bazı global gerçekleri gözden kaçırıyoruz. Örneğin bu kurala karşı olanlar, ülkeye Iphone veya Samsung girişini yasaklarsak, dünyanın en iyi cep telefonlarını üreteceğimizi mi zannediyor?
Son günlerdeki yabancı sınırı tartışması, Mevlana’nın meşhur fil hikayesine döndü sanki. Beceriksiz Tarik Çamdal burnundan tutmuş fili, hortuma benzediğini iddia ediyor. Milli Takım Teknik Direktörü’nün yabancı sınırlamasıyla ilgili kuralı bilmeden takımın başına gelen Lucescu kulağından tutup “fil yelpaze şeklindedir” diyor! Ozan Tufan ayağına ilişmiş, Mustafa Pekdemek sırtına... Ama birisi de bilimin nimetlerinden faydalanıp “şu ışığı açıp da bir bakalım hele” dememişler henüz.
Şimdi! İşi bilime döküp bu bilimden faydalandığımızda benim öğrendiğim ve araştırdığım manzarayı açıklayayım: 2017-18 sezonu itibariyle Türk kulüpleri gelirlerinin yüzde 89’unu bonservis ve maaş kalemlerine harcamışlar. Oysa aynı departmanda Portekizliler yüzde 27, Almanlar ise yüzde 55 oranında harcama yapıyorlar. Kasadaki her 10 liranın 9’unu futbolculara ödüyor olmamıza rağmen sportif performansımız da iç açıcı değil. Şu anda FIFA Dünya sıralamasında Türkiye 38’nci sırada! ulusal düzeyde 10 yıldır Avrupa’nın son 16’sına giremedik. Bu 10 senenin 8’inin yabancı sınırıyla geçtiğini yazmama gerek var mı?
Bunları geçelim ve şu verilere bakalım: ‘Dört Büyük’ler diye tabir ettiğimiz kulüplerin toplam borcu tam tamına 7 milyar TL’yi geçti. Evet tam olarak 7 milyar TL! Peki neden? Ülke futbolunun bu ekonomik darboğaza girişi ve borç batağından kurtulamaması Tarık’lara, Topuz’lara, Köybaşı’lara ödenen bonservislerden başka nedenlerden başkası değil! Bunun yanında Almanya’da üç maça çıkmış, orada 100 bin etmeyen adam, burada anında milyon Euro pazarına girdi. Yabancı sınırlaması döneminde Türkiye’ye şaşalı girişler yapan Jem Pauller, Nizamettin Çalışkanlar, Serdar Kesimaller yerine bugün Avrupa’nın dört bir yanına Cengiz Ünderler’i, Cenk Tosunlar’ı, Çağlar Söyüncüler’i gönderiyor olmamız daha mantıklı değil mi?
Başarıyı serbest koşullar getirir! Eğer bir uygulama hayata geçirildiği andan itibaren böyle bir uygulamayı test ediyorsanız ona en azından 5 yıl süre tanımak gerekiyor. Tıpkı Almanya’nın altyapı sistemine yaptıkları uygulama gibi (Bunun için Ali Ece’nin ‘Ayak oyunlarından akıl oyunlarına futbol kitabından ayrıntılı şekilde okuyabilirsiniz).
Yabancı oyunculardan dolayı Türk futbolcuların şans bulmada sıkıntı çektiklerini konuşuyorlar. Ulusal kadro milli mesele de, kulüplerin mücadelesi milli değil mi? Fenerbahçe’nin Euroleague zaferiyle övünmedik mi hepimiz? Ben futbolsever olarak sırf milli marş okuyabiliyor diye işine yıllarca saygısız davranan Yasin Öztekinleri, Tarık Çamdalları izlemekten ziyade; Mairanoları, Pepeleri ve Slimanileri izlemeyi tercih ederim!
Ayrıca eğer yerli oyuncu, burada kendi pozisyonundaki yabancıyı yenip formayı alamıyorsa; aynı yabancıyı uluslararası maçta yenmesini nasıl bekleyebiliriz ki? Madem genç Türk futbolcuların geleceğini önemsiyoruz, neden 21 kişilik kadrolara 3 tane 22 yaş altı yerli futbolcu şartı getirmiyoruz? Hatta neden ilk 11’lerde 1 tane 22 yaş altı Türk oynayacak diyemiyoruz? Yabancıyı sınırlamak yerine her kulüpte birkaç Türk gencine forma vermeye teşvik etmek daha doğru olmaz mı sizce de?
Genç Türk futbolcuların gelişimi için destek verelim tabi ki! Ama sadece 23 yaşına kadar. Daha sonra kendi emekleri ile kendinden yaşça büyük olan ve enerjisi kendisinden düşük olan yabancı futbolcuyu kesemiyorsa ve bunun yanında yabancı sınırı istiyorsa ben bu durumu samimi bulmam. Bunun adı hazıra konmaktır. Bize lazım olan şey yabancıyı yasaklamak değil, zeki, çevik ve ahlaklı olmayan o zihniyeti yasaklamak bence.