Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren, Anadolu Arkeolojisi değer kazanmıştır.
Türk Tarih Kurumu Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün denetiminde, Türkiye’de, arkeoloji kazıları, belli bir düzen içine girmiştir.
Arkeoloji kazılarının devlet eliyle yaptırılmasına; yabancı arkeologların ise, Bakanlık izniyle ve Türk arkeologların yönetiminde çalışmalarına karar verilmiştir.
Arkeoloji kazılarına mali destek sağlaması ve kazı raporlarını matbaasında basmasıyla, Türk Tarih Kurumu, Anadolu Arkeolojisi’ne katkıda bulunmuştur.
Kültepe’de, ilk bilimsel ve sistemli kazıları, 1948 yılında, Türk ekibi, Türk Tarih Kurumu adına başlatmıştır.
Anadolu’da, tarihöncesi arkeoloji araştırmalarını yöneten Kansu, 1962 – 1972 yılları arasında, on yıl boyunca, Türk Tarih Kurumu’nun başkanlığını yapmıştır.
Türkiye’de, antropoloji biliminin kurucusu Kansu, Ankara Antropoloji Enstitüsü’nü kurarak, antropoloji alanındaki ilk laboratuvar çalışmalarını başlatmıştır.
Kansu, İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi Antropoloji Enstitüsü’nde ise, doçent olarak çalışmıştır. Böylelikle, antropolojiyle ilgili ilk bilimsel çalışmalar, çok hızlı ve bilinçli bir şekilde devam etmiştir.
Buna ilaveten, Kansu, Alacahöyük’te yaptığı kazılardaki insan buluntularını, antropolojik açıdan inceleyerek, antropolojinin Anadolu’da gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Anadolu’da, etnolojik alan araştırmalarının başlatılmasına ve derleme çalışmalarıyla, ilk etnografik yayınların çıkarılmasına katkıda bulunan Koşay ise, Ankara ve Alacahöyük etnografyasına ilişkin yapıtlar hazırlamıştır.
Bunun dışında, arkeoloji, etnografya, dil ve tarih konusunda kitapları yayımlanmıştır.
1968 yılında, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanlığı’na getirilen Özgüç ise, 1969 – 1980 yılları arasında, Ankara Üniversitesi’nde, rektör olarak çalışmaya başlamıştır.
Özgüç, kırk beş yıl boyunca sürdüğü kazılarla, Anadolu Arkeolojisi’nde özel önemi olan birçok merkezin gün ışığına çıkarılmasına katkıda bulunmuştur.
1943 – 1946 yılları arasında, Pamphylia Bölgesi’nde, yüzey araştırmaları yapan Mansel ise, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü’nü kurarak, Bölüm Başkanlığı görevine getirilmiştir.
Araştırma olanaklarını arttırmak amacıyla, Antalya Bölgesi Arkeoloji Araştırmaları Merkezi’nin kurulmasını sağlayan Mansel, 1973 yılında, X. Uluslararası Klasik Arkeoloji Kongresi’ne başkanlık yapmıştır.
Sadece Türk arkeologları değil, yabancı arkeologlar da Anadolu Arkeolojisi eğitimine önem vermişlerdir. Akademik kariyerlerini Anadolu Arkeolojisi üzerine yapmışlardır. Dahası, bu arkeologlar içerisinde, ülkesine geri dönmeyip, Türk vatandaşı olan bile vardır.
1934 yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne profesör olarak atanan, 1942 – 1959 yılları arasında, Eski Ön Asya Dilleri ve Kültürleri Bölümü Başkanlığı yapan Helmuth, II. Dünya Savaşı çıkınca, Almanya’ya dönmeyip, 1947 yılında, Türk vatandaşlığına geçmiştir.
Mellaart ise, sadece İstanbul Üniversitesi’nde değil, Londra Üniversitesi Arkeoloji Enstitüsü’nde de Anadolu Arkeolojisi dersleri vermiştir.
Arkeolojinin geniş kitlelerin ilgi alanı haline dönüşmesine emeği geçen Schliemann, kitapları ve The Times ile The Daily Telegraph’taki makaleleriyle, Anadolu’daki keşiflerini tüm dünyaya duyurmuştur.
Türkiye’de, bilimsel arkeoloji eğitiminin öncülüğünü yapan Bossert de araştırmaları ve kitaplarıyla; ayrıca, bilim adamları yetiştirerek, Anadolu Arkeolojisi’ne katkıda bulunmuştur. Otuz dört kitabı ve yüz yedi makalesi yayımlanmıştır. Bossert ayrıca, 1946 yılında, Karatepe’de, Çambel ve Alkım ile birlikte, araştırmalara girişmiştir.