Atalar söz vaktinde açılır derler tamda zeytin toplama mevsimi gelmişken bilgilerimizi tazeleyelim istedim.
Zeytin Yaprağı Yeşil (Aman Bir Yar Elinden) Altında Kahve Pişir (Yandım Bir Yar Elinden)
Beni Sana Vermezler (Aman Bir Yar Elinden)Aklın Başına Devşir (Oy Nerelere Gidem Elinden)
Senin gibi cahile ben efendim’
Ben demiyorum türkü diyor. Konu zeytin olunca haliyle türkülerde karışıyor. Sesimin yanında kargalarında bir şerefi vardır. Ayıp olmasın kendi içimden mırıldanayım, meramımı kaleme dökeyim.
Senin gibi cahile ben efendim!! Diyemem!! amannnnn.
Toprakta bir yeşerti görsem dünyalar benim olur. Renklerin alayca güzeldir emme Yeşil’in hali başkadır. Artık sabah gördüğüm ağaçları özellikle zeytin ağaçlarını akşam göremiyorum. Yolumu mu şaşırdım, diye düşünmeden edemiyorum. Ah şu kapitalist düzen yok mu, nerede olursa olsun ne olursa olsun kim olursa olsun, tüketmeyi, tüketmeyi, yemeyi ve biriktirmeyi öğretti. Yamyam deriz ya biz âdemoğlu yamyamdan daha beteriz. Elimize ne alırsak öğütüyoruz yarınlarımızı düşünmeden faydalı olanları yok etmede, zararlı olanları tüketmekte üzerimize yok. Son yıllarda şatlat binaları çoğaldı. Ah şu siyaset neden pis makamlar var ya; biraz parası olan siyasete, Mücahitler müteahhitliğe soyundu. Neyse o ayrı bir konu onu da işleyeceğim.
Yine türkümü söylemeye devam edeyim en iyisi.
‘’basmada fistan giyemem Amman. Kaldım duman içi dağlarda sevgili zeytin ağaçlarım nerede.’’
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkıyla, sefil, diyor şairi azam Mehmet Akif Ersoy;
Dinimizi, dilimizi gelenek görenek ve ananemizi, kadim kültür ve değerlerimizi çoğu zaman kitaplarla, sosyal medya, televizyon ve müzikle boyalayıp cilalayıp gözümüze, beyinlerimize, tüm benliğimize işlediler. Usul, usul çaktırmadan bizlerde iğreti duran üzerimize üç beden bol gelen katil barbar batı medeniyetini çaktılar bütün hücrelerimize. ‘’Özgürlük’’ adı altında insanlıktan yoksun hayalet prangalar taktılar bütün benliğimize, herkes kendince özgür canının istediğini yapıyor, toplumun, kadim değerlerimizin, kültürümüzün canın cehenneme! Biz olmaktan çıktık ben demeyi öğrendik. Oysa biz deyince hüzünlerin acıların azaldığı, paylaştıkça çoğalan, sofranın, hanelerin mahalle ve şehirlerin, ülkenin büyüdüğü bir medeniyet oluruz. Zeytin dilime dolandı nereden derken; son yıllarda artan hasta ve hastalık sayısı nedenlerini araştırdığımda bize en büyülük kötülüğü bizler etmişiz. Birazdan okuyacaklarınız bir kere daha haklı olduğumun kanıtıdır.
Kuranıkerim’de adı gecen üzerine yemin edilen “Vettiyni ve zeytuni” mübarek ağaç zeytin ağacı insan vücuduna en faydalı besin, Rabbimin biz kullarına en büyük nimetlerinden biride hiç şüphesiz Zeytin ağacı olsa gerek.
Her uyuyanın arkasına mutlaka bir uyanık düşer derler atalarımız.
Biz zamanlar zeytin cenneti olan Türkiye de; hayatın her alanında olmazsa olmazı olan yemeklerde zeytinyağı tüketilirdi. Medeniyetsizliğin başını çeken barbar cani batının bir emriyle bir anda büyük bir katliam gerçekleştirildi ve binlerce zeytin ağacı kesildi. Atlarımız cahil miydi hayır! Bilakis gittikleri yerde yurt edinen doğayı ve insana öncelik veren temiz toprağın adamlarıydılar. Kolay kolay hastalanmayan tutuğunu kopartan tarihin en şerefli ve asil milletiydik. Peki, bize ne orduda hastalıklı psikopat bir millet haline geldik.
Her şey ikinci Dünya Savaşı sonrasında, Amerika’nın Marshall planını devreye girdirmesiyle başladı. Marshall planı neydi? Kısa bir anekdot geceyim; dünyanın en büyük mısır üreticisi olan Amerika elinde birikmiş olan mısırlarını bir şekilde eritmeliydi.
1948-1951 yılları arasında barbar batı ekonomik yardım paketi adı altında aralarında Türkiye’nindi bulunduğu, AB Devletleri kaynaklı bir ekonomik yardım paketi olan Marshall Planı Türkiye dâhil 16 ülkeyi kapsıyordu. Hep diyorum ya batı iğne ucu kadar menfaati olmazsa kılını kıpırdatmaz; çünkü kendilerinden başka milletleri hep aşağı görmüşlerdir halada görüyorlar. Dünyada en ucuz şey ne deseniz hiç şüphesiz ‘’insan evladı’’ derdim. Emek vermediği için İnsanın evladı başka insana hep ucuz gelir. Müslüman kardeşlerimizin kanı oluk, oluk akarken biz hala batıya kölelik yapıyoruz. Asıl konumuza döneyim. Yardım paketi alma karşılığında bir şart koşuldu? Zeytin ağaçları kesilecek mısır özü yağı ithal edilecekti. Plan devreye sokuldu zeytinyağının sağlığa zararlı olduğunu ısıtıldığında kansere yol açtığını yalanı halka arasında kısa sürede yayıldı. Yanma derecesi yüksek olan zeytinyağının yerine margarin ve mısırözü yağı aldı. Zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağları ABD tarafından dolar karşılığı alındı ve mısırözü yağı Türk lirası karşılığında satıldı. İlk margarin fabrikası kuruldu halk zeytinyağından uzaklaştırıldı ve mısırözü yağı ve margarine alıştırıldı.
‘Zeytinyağlı yiyemem aman ‘ Rumların en meşhur türküsü iken, Türkçeye çevrilerek dillere pelesenk edilerek insan beyninin en derin sırrı beyin Su’ yuna enjekte edilen bir müdahaleydi. Bizler duygusal bir milletiz gördüklerimiz ve duyduklarımız karşısında kayıtsız kalamayız saba makamında okunan ezanın dinleyip de insanın içiniz titremesi içten bile değil, tabi bu sözüm Müslüman olan kardeşlerime. Dinlediğimiz sözler ve müziklerin içerisindeki kelimeler beyin Su’yu nu etkileyerek beynimizin alt bellek denilen arşivine kayıt ediliyor. Düşüncelerimiz de bizim kaderimiz oluyor vesselam.
“köylü milletin efendisi’dir buyuran efendim Hz. Ali ‘nin bu sözüne Müslümanlar olarak karşı gelip “Senin gibi cahile, ben efendim diyemem” diyoruz. Günden güne çoğalan fabrikalar ve bilinçsiz siyasiler yüzünden mısırözü yağı ve margarin yağına mahkûm edildik. Ve geldiğimiz nokta halk hayatlarının baharında kalp, tansiyon, diyabet hastalıklarıyla mücadele ediyor.
Siz düşüne durun ben başka bir türküme geceyim.
Marşall yardımında biz ilk okulda süt tozunun sütünü içtik,fıstık ve kuru üzümü yedik.Marşal bize sevdirildi.Marşal öldüğünde ağıtlar yakıldı.Zeytin yağı yerine margarin yağı yedirme hikayesini güzel yazmışın. Basma da fistan giyemem hikayesini de yazaydın
Tamam da Buşra hanim Ti suresinin bu ilk ayetinide diğru yazdak daha guzel olurdu.