Bedri Rahmi “Ne zaman bir köy türküsü duysam/ Şairliğimden
utanırım” diyor. Biz de nerede bir türkü duysak peşi sıra koşuyoruz. Bu peşi sıra koştuğumuz türkülerden biri de
Acem Kızıdır. Acem Kızı
türküsünü belki Neşet Ertaş'tan duyuncaya dek bilenimiz pek
yoktu. Ben bu türküyü
ilkin Neşet Ertaş
yakmış sanırdım. Epey sonra bu türkünün Aşık Hüseyin'e
(Tenecioğlu'ya) ait olduğunu
öğrendim. Halil Atılgan'dan ve
birçok değişik kişiden öğrendiğim bu bilgileri Kadirlili dostlarımızın
gönderdiği bir kitapta ayrıntılı bir
biçimde bulunca bunların hepsini harmanlamak
ve sizinle paylaşmak gereğini duydum.
Ara sıra da olsa Düziçi'den, Kadirli'den, Kozan'dan değerli
dostlarımız oraların
kültürlerini dergimizde yansıtırlar.
Kozan'dan milli güreşçi Hüseyin Atlı ile Kadirli'den yine milli güreşçi
Aktuğ Sofuoğlu gerek
güreş konusunda gerek bölge kültüründe çaba gösteren iki dostumdur. Bana
onlardan sürekli bilgi ve belge gelir. Son olarak Sofuoğlu Aralık 2018'de
Hakka yürümüş olan
İrfan Can'ın kapağına “Benimkisi Geçmiş Yağmura Kepenek
Almak” diye not düştüğü Kadirli Bohçası adlı kitabını göndermişti. Kitap
yöremiz kültürünün önemli kişilerini, yazarlarını ve ozanlarını, başta Halet
Çambel, Yaşar Kemal, Karacoğlan, Abdulhahap Kocaman gibi değerlerimizi konu
almaktaydı.
Kitabın içinde Acem Kızı ve Aşık Hüseyin hakkında üç yazı
var. Bu yazıların ikisine Aşık Feymani, birine ise Mustafa Paşaoğlu kaynaklık
yapmış. İrfan Can'ın
Mustafa Paşaoğlu'dan derlediğine
göre Ceyhan'da bir sazda bir komşu ülkeden
geldiği söylenen Türkçe
konuşan, normal giyinimli başı
açık bir kız
sahnede oynamaktadır. Bir gün
kız sahnede oynarken Tenecioğlu sandalyesini çekip sazını
kucağına alarak sahnenin önüne gelir.
Doğaçlama olarak ona Acem Kızı
türkünü çığırır. Aşık
kıza vurulmuştur. Türkü bitince kız onu uzun uzun ve coşkulu bir biçimde
alkışlar, ona sarılır, yüklü de bir bahşiş verir.
Aşık Feymani'nin anlattığına göre de Aşık Hüseyin bu olaydan
sonra saza sık sık gitmeye başlar. Acem Kızına sevdalanmıştır. İşin doğrusu
Acem Kızı da
ona ilgi duymaktadır.
Belki Tenecioğlu'dan
karşılık beklemektedir. Ama Aşık
derme çatma bir
huğda yaşayan evinin geçimini bile zor sağlayan biridir.
Yanar kavrulur da bir şey yapamaz. Bu sırada Adana'nın pamuk ağalarından
birinin oğlu kızı evlenmek amacıyla Adana'ya götürür. Bunun üzerine Aşık
Hüseyin şu Türküyü söyler.
“Bilemedim kıymetini kadrini
Hata benim günah benim suç benim
Eliminen içtim derdin zehrini
Hata benim günah benim suç benim
………………………………
Bilirim suçluyum kendi özümden
Gel desem gelirdin benim izimden
Her ne çektin ise benim yüzümden
Hata benim günah benim suç benim
………………………………….”
Acem Kızı Adana'ya
gitmiş ancak çevrenin dedikodusu
yüzünden ağanın oğlu onunla
evlenmekten caymıştır. Bu
sırada bir Maraşlı, Acem
Kızını görür ve
onu beğenir. Maraşlı ona
geçmişini tamamen unutması koşuluyla onunla evleneceğini ve
kendisine sadık kalacağını söyler. Acem Kızı da umarsızca bu Maraşlı ile
evlenir.
Bundan sonra Acem Kızını gören ve duyan olmamıştır.
Aşık Hüseyin'in Acem
kızını ilk gördüğünde doğaçlama
olarak söylediği Acem Kızı türküsü şöyledir.
“Çırpınıp da şanoya da çıkınca
Eğlen şanoyada kal Acem Kızı
Uğrun uğrun kaş altından bakınca
Can telef ediyor gül Acem Kızı
Gözlerin olmuştur zemzem dolabı
Kaşın eder Beyrut ile Halep'i
Kıvırmış saçların sırma kelebi
Gün vurdukça parlar tel Acem Kızı
……………………………………
Aşık Hüseyinim söyler söz olur Çok sallanma güzel sana göz
olur Mısır'ı Bağdat'ı versem az olur Ara menendini bul Acem Kızı”
(Şano aşıkın da
yakıştırması ile sahne demektir. Türkünün şimdiki söyleyiş
biçimi olan şanovaya yerine şanoya
da denilmesi gerekmektedir.)
Aşık Hüseyin evlidir,
yoksuldur. Bu nedenle Acem kızına
verebileceği bir şey yoktur. Yoksulluk nedeniyle Çukurova'da ekmek parası
peşinde koşmuş, buna karşın da geçimini zar zor karşılamış biridir. Uzun yıllar
buralarda kalmış. İki çocuğu burada sıtmadan ölmüştür.
Daha sonra çocukları için:
“Kuzular benzer almaya
Sözüm geçmedi mevlaya
Çukurova çok sıcak
Yavrular gidek yaylaya
Kuzular gidek yaylaya”
Diyerek uzun bir
aradan sonra Afşin Erçene'ye dönmüştür.
Bundan sonrasını bilen pek
yoktur. Aşık Hüseyin'in
Çukurova'da bulunduğu sıralarda Muharrem Ertaş ile bir çok kez birlikte
olduğu bilinmektedir. Yine
Aşık Feymani'nin anlattığına göre Neşet Ertaş babası Muharrem Ertaş
ile sonraları Erçene'ye gelmişler, Aşık
Hüseyin'in defterini almışlar, Aşık Hüseyin'in
türkülerine ufak tefek değişikliklerle yeniden
can vermişlerdir. Aşık Hüseyin'in türkülerinin
bir kısmı böylelikle Neşet Ertaş'a aktarılmış
olmalıdır.
Tenecioğlu'nun yaşamını okuyunca onun ne denli acılar içinde
bu türküleri bize aktarmış olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Son olarak Tenecioğlu'nu, onunla birlikte türkülerimize can
vermiş bütün ozanlarımızı sevgi ve saygı ile anarak sözümüzü noktalamak
istiyoruz.
Emeginize, kaleminize sağlık. Aşık Hüseyin tenecioğlu torunu olarak teşekkürlerimi bidiririm